Radyo Koyu Turk Fm

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    Mardin deki katliam neyin habercisi ?

    *REiS*
    *REiS*
    Kurucu Üye


    Kurucu Üye



    Mesaj Sayısı : 709
    Kayıt tarihi : 01/12/09

    Mardin deki katliam neyin habercisi ? Empty Mardin deki katliam neyin habercisi ?

    Mesaj  *REiS* Perş. Ara. 17, 2009 3:41 am

    Mardin’deki katliam neyin habercisi?


    HADİS kitaplarının en dikkat çekici bölümlerinden birisi "Kitabü’l Fiten" denilen bölümdür. Kitabü’l Fiten (Fitneler Kitabı), isminden de anlaşıldığı gibi uzak veya yakın gelecekte ve özellikle kıyametten önceki dönemlerde dünya coğrafyasında meydana gelecek karışıklıklar, dengesizlikler, fesat ve fitneleri konu alır.

    Hz. Peygamber’in (SAV) bu bölüm içinde derlenen sözleri son derece çarpıcı bilgileri kapsar. İnsanların nasıl değişeceği, dengelerin nasıl bozulacağı, sosyal bünyede nasıl tahribatlar meydana geleceği ve kıyametten önce nelerin olacağı bu hadislerde rahatça görülebiliyor. Bu hadisleri okuduğumuzda Peygamberimizin geleceğe ait bilgilerle donatıldığını ve olacak bazı olaylara işaret ettiğini görebiliriz.

    Kısacası, Hz. Peygamber’in bugünün ve yarının dünyasını -en azından nasıl fesada uğrayacağı noktasında- bir kuşbakışı yaptığını bu hadisleri okuduğumda anlayabiliyorum. Yüce Allah dilediğinde peygamberlerini gelecek hakkında bilgi sahibi kılabilir.

    * * *

    Bu bölümünde yer alan manidar hadislerden birisi de "herc" kavramıyla ilgili hadistir. Hz. Peygamber, bu hadiste şöyle buyurur: "Kıyamete yakın dönemde şüphesiz bir herc olur." Bu sözü duyan sahabe sorar: "Ey Allah’ın Resulü, herc ne demektir?" Peygamberimiz, "Öldürmek, öldürmek, öldürmek" cevabını verir. Sahabe, "Zaten biz müşriklerle savaşıyoruz" deyince Peygamberimiz uyarısının yanlış anlaşıldığını anlar ve şöyle cevap verir:

    "Herc, müşriklerle savaşmak değildir. Lakin bazınız bazınızı öldürecek, hatta adam komşusunu, amcasının oğlunu ve akrabasını öldürecektir." Peygamberimizin bu sözleri üzerine şöyle sorarlar: "Ey Allah’ın Resulü! O gün akıllarımız başımızda olduğu halde mi birbirimizi öldüreceğiz." Efendimiz cevap buyurur: "Hayır, o zamanki halkın çoğunun akılları alınacak ve akılsız birtakım düşük adamlar, o dönemlerin adamları olacaktır." (İbn Mace, Fiten hd: 3959)

    Yukarıdaki hadisin benzeri olan bir başka rivayette Peygamberimiz bu kaos ve çılgınlık dönemini şöyle özetliyor: "Zaman yaklaşır, ilim noksanlaşır, şiddetli cimrilik kalplere konulur. Fitneler meydana çıkar ve herc çoğalır. Herc, katildir, insan öldürmektir." (İbn Mace, Fiten hd: 4052)

    Henüz bu dönemi yaşamadığımızı ümit ederek şöyle bir soruyla devam edeyim. Bu hadise neden yer verdim. Kıyamet yakındır, kıyamet kapımızda demek için değil tabii ki, onun ne zaman olacağını ancak Yüce Allah bilir. Bizler, Kuran-ı Kerim ve sahih hadislerde belirlenmiş olan küçük ve büyük alametlerden ancak kendimize bir yol haritası çizebiliriz, ötesini Allah bilir.

    Birkaç gün önce Mardin’de meydana gelen katliam üzerine bu hadisi hatırlatmak istedim. 44 insanımız hunharca katledildi. Öldürülenler içinde çocuklar vardı, hamile kadınlar vardı. Namaz için camiye toplanmış insanlar vardı. Gelin vardı, damat vardı. Köye yeni tayin edilmiş imam vardı. Tümünün şehit olduğuna inanıyorum. Çünkü günahsızlardı, çünkü mazlumlardı, çünkü iffet ve onurlarıyla nişan yapmak için bir araya gelmişlerdi. Çünkü namazdalardı.

    Peki ya onları katledenler?.. Olayın sebebi, gerekçesi veya diğer teferruatı hiç önemli değil. Çünkü hiçbir gerekçe böyle bir cinayete, katliama cevaz veremez. Hiçbir din, hiçbir örf veya gelenek, hiçbir felsefe, hiçbir cinnet böyle bir katliama olur veremez. Cinnet bile, böyle bir cinnetten utanır, ar duyar, darlanır. Bu manevi bir dağılma halidir. Çökme halidir. Allah’la bağları koparma halidir.

    Bu menfur olaydan sonra her birimiz oturup düşünmeliyiz. Hz. Ádem ve Hz. Havva’nın çocukları nasıl olur da birbirlerine karşı bu kadar cani, bu kadar acımasız olabilirler. Böyle bir katliam ancak bir ülke istila edildiğinde yaşanmıştır. Kadın ve çocukları ağır silahlarla tarayacak ve bombayla parçalayacaksın. Sonra erkekleri de namaz kılarken öldüreceksin. Bu kadar tasarlayarak, sinsice cinayeti kimin, hangi kimliğin işlediğinden çok hangi ruh haliyle işlendiğini anlamaya çalışıyorum. Ama imkánsız. Kavramakta zorlanıyorum.

    Yapmamız gerekenler var. Hem de acil bir şekilde, içimizde gizli-saklı dolaşan cani ruhları tedavi etmek için genel anlamda bir seferberlik başlatmalıyız. TV’lerde, gazete ve kitle iletişim organlarında daha etkin bir şekilde insanımızı bilinçlendirmeliyiz. Her törenin kutsal olmadığını anlatmalıyız. Kutsal kitabı bir daha, bir daha okumalıyız. İnsan öldürmeyi meşru saymanın ilahlık taslamak anlamına geldiğini anlatmalıyız. Öldürmeye değil, yaşatmaya özendirmeliyiz. Yazımızda, çizgimizde, dizimizde, TV’mizde bunu yapmalıyız.

    * * *

    Dünya sakinlerinin bu katliam karşısında nasıl bir Türkiye hayal ettiğini sanırım hepimiz düşünüyoruz. Kimse bu cinayetin katillerinin kimliğini dinle özdeş sayma kolaylığına sığınmasın. Bu cinayeti işleyenlerin yakınındaki insanların, arkadaşlarının da bizlere yardımcı olmaları gerekir. Çünkü yeni faciaların önüne ancak böyle geçebiliriz. Ayrıca bu denli, kanlı egoları ıslah edemediysek milli eğitimimizden medyamıza, Diyanet’ten baba ve annelere kadar herkes kendisine düşen sorumluluğu paylaşmalıdır.

    Evet, belki kıyamete daha çok var. Belki yol daha uzun. Ama Hz. Peygamber’in işaret ettiği "herc"in bir türünü yaşadığımızı apaçık görüyoruz. Öldürülenler niye öldürüldüklerini bile anlamadan hayata veda edip gittiler. Ya öldürenler, onların nasıl bir ruh haline sahip olduğunu sanıyorum hepimiz birbirimize sormaya devam edeceğiz.


    Hurriyet Gazetesi 8 Mayıs 2009










    SORALIM ÖĞRENELİM


    Soru:
    Cünüpken diş dolgusu yaptırılabilir mi?

    Cevap:
    Cünüpken diş dolgusu yaptırmakta herhangi bir sakınca yoktur.

    Soru:
    Cep telefonuna ezan ve Kuran-ı Kerim’i, çağrı uyarısı olarak koyuyoruz. Arandığımızda ezan okunuyor, bir sakıncası var mı?

    Cevap:
    Ezan ve Kuran-ı Kerim, belli şartlarda okunması ve dinlenmesi gereken kutsal ifadelerdir. Bu nedenle de cep telefonlarına çağrı müziği olarak kullanılması doğru değildir. Çünkü telefon her ortamda çağrı alabilir. Kuran-ı Kerim ve ezanın uygun olmayan ortamlarda duyulması sakıncalıdır. Kişi isterse Kuran-ı Kerim’i telefonuna kaydeder ve uygun şekilde dinler.

    Soru:
    Oturarak namaz kılabilir miyim?

    Cevap:
    Ayakta duramayan veya yerde rahatça oturamayıp rüku ve secdelerini normal şekilde yerine getiremeyen hasta veya engelliler, sandalye ve benzeri şeylere oturarak namaz kılabilirler. Namazlarını ima ile (rükuda ve secdede daha da eğilerek) kılarlar.

    Soru:
    Hz. Ádem’in çocuklarının evliliği nasıl olmuştur?

    Cevap:
    Hz. Havva her doğumda bir erkek ve bir kız olmak üzere ikiz doğururdu. Yirmi batında (doğumda) 40 çocuk dünyaya geldi. Yüce Allah birinci batında doğanı, ikinci batında doğanla evlendirmeye müsaade ederek böylece çaprazlama evlenmelerini meşru kıldı. Çoğalmak için bu gerekiyordu. Daha sonraki peygamberlerin döneminde bu hüküm kaldırılmıştır. Bilindiği gibi helal ve haram ölçüsünü yüce Allah belirler. Şu anda böyle bir evlilik meşru değildir.

    Soru:
    Bir cenaze için birden fazla namaz kılınır mı?

    Cevap:
    Cenaze namazı bir defa kılınarak farz yerine getirilmiş olur. Ancak cenaze namazında bulunmayan kişiler, daha sonra münferit olarak aynı cenaze için namaz kılabilirler. Peygamberimiz cenaze namazında hazır bulunmadığı Ümmü Sa’d için daha sonradan cenaze namazını kılmıştır. (Tirmizi, Cenáiz, 47)


    Önceki Sorular ve Cevaplar:

    Soru:
    Cenaze namazının abdestsiz kılınabileceğini söyleyenler var. Siz ne düşünüyorsunuz?

    Cevap:

    Cenaze namazı da şartları itibarıyla diğer namazlar gibidir. Namazlarda aranan hadesten ve necasetten taharet (yani abdestli ve gusüllü olmak ile elbisenin temiz olması), kıbleye dönmek, avret bölgesinin kapalı olması ve niyet gibi farzlar cenaze namazında da farzdır. Bu nedenle cenaze namazı abdestsiz kılınmaz.


    Soru:
    Sadece farz namazlarını kılsam yeterli mi?

    Cevap:

    Namazların sadece farzını kılan kişi namazı eda etmiş olur. Ancak farzdan önce, öğle ve akşam namazlarının sünneti ile yatsının son sünneti güçlü sünnetlerdendir.

    Soru:

    Allah dostu kavramını açıklar mısınız?

    Cevap:

    Allah dostu kavramını, Allah'ın emir ve yasaklarını doğru bir şekilde öğrenip gerçek anlamda hayatına uygulayan Müslüman için kullanırız. Ayet bunu şöyle açıklar: "Bilesiniz ki Allah dostlarına (evliyalarına) korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar iman etmiş ve takvaya ermiş olanlardır." (Yunus, 62, 63)


    Soru:
    Peygamberimiz ve dostları için "Hazret" kelimesini kullanıyoruz. Bu ne demektir?

    Cevap:
    Hazret, bir övgü ifadesidir. Yüce Allah için, peygamberler ve büyük álimler için bu ifadeyi kullanmak uygun olur.


    Soru:
    Regl günlerinde hanımıma yaklaşamaz mıyım? Böyle bir şey olsa ne yapmam lazım.

    Cevap
    Muayyen günlerde cinsel ilişki günah sayılmıştır (Bakara, 222). Böyle bir hata yapan kişi tövbe ve istiğfar etmelidir. Ayrıca en az 5 gram değerinde sadaka dağıtılmalıdır.

    Soru:

    Teyze ve hala çocukları evlenebilir mi?

    Cevap
    Kuran-ı Kerim’de kimlerle evlenilmeyeceği açıklanır (Nisa 4/24). Ayetin devamında bunların dışında kalanlar helaldir denir. Kuzenler (hala, teyze, amca, dayı çocukları) de helal olanlarıdır. Ama evlenmeden önce gerekli tıbbi testlerin yapılması uygun olur. Bilindiği gibi Peygamberimiz, kızını amca çocuğu olan Hz. Ali’yle evlendirmiştir.

    Soru:

    Hz. Peygamberimiz ve Hz. Ali’nin resimleri yapılmış mıdır?

    Cevap
    Peygamberimizin veya herhangi bir sahabesinin resmi yapılmamıştır. Elimizde böyle bir resim yoktur. Hz. Ali’nin gerçek resmi yoktur. Hz. Ali’nin elde bulunan resmi, gönülden geçen çizgilerin káğıda yansıtılmış halidir.

    Soru:

    Kocamdan habersiz sadaka verebilir miyim?

    Cevap
    Hz. Peygamber’e gelen Hayr ismindeki bir kadın, sadaka için mücevher getirir. Peygamberimiz, eşinin haberi var mı anlamında kocası Kab’a sorar. O da haberim var deyince kabul eder. Ve fakirlere dağıtır (İbn Mac’e, Hibad 7). İslam álimleri, ufak tefek bağışlar hariç ciddi bir bağış-hayır konusunda eşin haberinin olması gerektiğini belirtmişlerdir. En güzeli bu konuyu eşinizle paylaşmanızdır.


    Soru:

    Bir kadın ölen eşini yıkayabilir mi?

    Cevap
    Bilindiği gibi kocası ölen kadın dört ay on gün boyunca iddet gün sayar. Bu süre içinde başka bir erkekle evlenemez. İşte bu olay ölen erkekle hanımı arasında bir bağın henüz devam ettiğini gösterir. Bu nedenle de kadın ölen kocasını yıkayabilir.


    Soru:
    Annem kendisine kefen satın aldı. Bu doğru mu?

    Cevap:
    Annenizin kefen satın almasında bir sakınca yoktur. Çünkü neticede bu kefene ihtiyaç olacaktır.


    Soru:
    Mezar yeri satın almak dinen sakıncalımıdır.

    Cevap:
    Mezar yeriyle ilgili bir problem varsa mezar için toprak satın alınmasında bir sakınca yoktur. Ancak sırası gelen yeri satın almak yerine başkasının elinden güzel yeri satın almak suretiyle bir ayrımcılık yapmak haram olur. Bir de Hz. Ebubekir’in bir sözünü iletelim. Elinde kazma kendisine mezar hazırlamaya giden birine Hz. Ebubekir şöyle demişti: "Kendine mezar hazırlayacağına, kendini mezara hazırla."



    Soru:
    Bir kadın ölen eşini yıkayabilir mi?

    Cevap
    Bilindiği gibi kocası ölen kadın dört ay on gün boyunca iddet gün sayar. Bu süre içinde başka bir erkekle evlenemez. İşte bu olay ölen erkekle hanımı arasında bir bağın henüz devam ettiğini gösterir. Bu nedenle de kadın ölen kocasını yıkayabilir.

    Soru:
    Annem kendisine kefen satın aldı. Bu doğru mu?

    Cevap
    Annenizin kefen satın almasında bir sakınca yoktur. Çünkü neticede bu kefene ihtiyaç olacaktır.

    Soru:
    Mezar yeri satın almak dinen sakıncalımıdır.

    Cevap
    Mezar yeriyle ilgili bir problem varsa mezar için toprak satın alınmasında bir sakınca yoktur. Ancak sırası gelen yeri satın almak yerine başkasının elinden güzel yeri satın almak suretiyle bir ayrımcılık yapmak haram olur. Bir de Hz. Ebubekir'in bir sözünü iletelim. Elinde kazma kendisine mezar hazırlamaya giden birine Hz. Ebubekir şöyle demişti: "Kendine mezar hazırlayacağına, kendini mezara hazırla."




    Soru:
    Cinlerden peygamber gelmiş midir?

    Cevap:
    Álimlerimizin çoğunluğuna göre cinlerden peygamber gelmemiştir. İnsanlardan gelen peygamberlere uymak cinler için de farzdı. Álimlerden sadece Kelbi ve Vahidi’nin ilettikleri bir rivayette şöyle denir: Hz. Ádem’den önce cinlere onlardan Yusuf isimli bir peygamber geldi ve cinler bu peygamberi öldürdüler. (Bedrüddin Şibli, Ahkamül Cán,54). Bu konuyla ilgili Enam Suresi’nin 130. Ayeti’ne bakılabilir.


    Soru:
    Cennette uyku var mıdır?

    Cevap:
    Kesin bir bilgi olmamakla beraber "Cennette ölüm ve uyku yoktur" (Keşfül hafa, 2/2868) şeklindeki rivayetten esinlenerek cennette uyku olmadığı söylenmiştir. Çünkü uyku, yorgunluk ve bir ihtiyaçtan dolayıdır. Cennette ise böyle bir ihtiyaç olmayacaktır.


    Soru:
    Kocam, annem ve babama uğramamı yasaklıyor. Buna hakkı var mı?

    Cevap:
    Eşinizin, baba ve annenize uğramanıza engel olma hakkı yoktur. Zira akrabalarla bağı kesmek yasaklanmıştır. Kuran, baba ve anneyi iyiliği emreder. Bu emre engel olmak büyük günahlardandır.


    Soru:
    Ölüler mezar başındaki sözlerimizi duyarlar mı?


    Cevap:
    Peygamberimiz, Bedir Savaşı’nda ölen müşriklerin başında durup, "Siz Rabb’inizin dediğinin doğruluğunu işte şimdi gördünüz" buyurdu. Sahabe, sizi duyuyorlar mı diye sorunca da şöyle cevap verdi: "Onlar, sizden daha az duyuyor değiller." Bundan dolayı álimler, ölülerin mezar başında konuşulanları duyduklarını söylerler. Sadece Hz. Ayşe bu rivayeti tartışır ve "Peygamberimiz kabirdekiler duyuyorlar demedi; biliyorlar dedi. Hadisi rivayet eden İbn Ömer yanlış duydu" der ve delil olarak Neml Suresi’nin 80. Ayeti’ni okur.

      Forum Saati Paz Eyl. 29, 2024 3:34 am