2009 itibariyle 46 yıldır…
> Demiştik ki, "AB için referandum yapılsın."
> Madem millet için AB'ye girmek istiyorsunuz...
> Yetti artik, emrivaki...
> Millete sorun. İstiyor mu, istemiyor mu?
> Çünkü benim bildiğim, AB'nin bir numaralı kriteri, millet ne
> istiyorsa, onu yapmak... Aksini değil.
> Bu nedenle onlar kendi milletlerine sordu... İsteyen
> girdi, istemeyen girmedi.
>
> Mesela, Norveç...
> Seçilmiş bir hükümet vardı iktidarda.
> Yani milletten "yetki" almıştı.
> Ama buna rağmen, referandum yaptı.
> "Hayır" dedi millet... Girmediler.
> Birazcık; zarar gördüklerini de, görmedim.
>
> Peki ya biz?
> İlk başvuru, 1959'da.
> Menderes... Rahmetli...
> Kimseye başvurdu mu, "başvuralım mı, başvurmayalım
> mı" diye?
> Başvurmadı.
> Başvurmadan başvurdu...
> Sonra?
> Hatırlayın...
> Demirel, Ecevit, Özal, Yılmaz, Çiller...
> Hepsi birer defa girdi AB'ye...
> Hepsi, ayrı ayrı kutlama yaptı AB'ye girdiğimiz için.
> E baktı ki millet, bir yere girdiğimiz falan yok...
> "N'oluyor" demeye kalmadı...
> Tayyip Erdoğan iki defa daha girdi.
> Patlattığımız havai fişeğin haddi hesabı yok, AB'ye girdiğimiz
> için.
> En fazla defa biz girdik! Ama hâlâ dışarıdayız.
> Hatta, dışarıda bi tek biz varız.
> Bu arada bize giren girene...
>
> Ve işte bugünkü soru...
> Siyasilere değil, size.
> Herkes kendine soracak. Herkes kendine verecek cevabı...
> 1963 Ankara Anlaşması'nı milat kabul edersek... Dile
> kolay, 43 yıldır...
> Ekonomiden hukuka, tarladan gökyüzüne, aklınıza gelen gelmeyen
> her konuda "AB'ye uyum için" yasa çıkardık.
> Hayatınızda olumlu yönde ne değişti?
> Size ne faydası oldu?
>
> Çünkü söyle bir manzara var.
> Çıkarılan AB'ye uyum yasaları...
> Bölücüye yaradı.
> Apo'ya yaradı.
> Fehriye'ye yaradı.
> Köktendinciye yaradi.
> Takıyyeciye yaradı.
> Diasporaya yaradı.
> Rum'a yaradı.
> Cari açığa yaradı.
> Kapkaççıya yaradı.
> Katile, ite, uğursuza yaradı.
>
> Peki..
> Ayni AB'ye uyum yasalarının...
> Vergisini ödeyen, karıncayı incitmeden hayatını sürdürmeye
> çalışan, yargıya güvenen, devletini seven, bayrağına saygı
> gösteren, namuslu, yurtsever vatandaşa nasıl bir faydası oldu?
>
> Açalım biraz...
> Bu nasıl ortak?
> Sınıflar sardalya kasası gibi...
> 60'şar 70'şer kişi sığışıyor çocuklarımız.
> Öğretmenlerimiz, ameleden az kazanıyor.
> Bu şartlarda AB'ye girmemiz mümkün mü? Değil.
> Peki siz hiç, bugüne kadar Avrupa Birliği'nin bir defa olsun,
> "bu sorunu çöz, çözmezsen olmaz" dediğini duydunuz mu?
> Ben duymadım.
> Ama eğitimle ilgili ne duyuyoruz hep?
> "Ruhban Okulu'nu aç."
>
> Sabahin 4'ünde giriyoruz hastane kuyruğuna... Kalp
> ameliyatına bile 6 ay sonraya gün veriliyor... Temel insan
> hakkımız yok yani!
> "Al şu fonları, hastane aç" diyor mu?
> Demiyor... Ne diyor?
> "Limanları aç."
>
> Bayramda 104 kişi daha öldü. Her yıl küçük bir Avrupa
> kenti kadar insanımız yollarda heba oluyor.
> "Yollarını düzelt" demesi gerekmez mi?
> Gerekir... Ama o ne diyor?
> "Ermenistan'a yol aç."
>
> Resmi olarak 2.5 milyon, gayriresmi olarak 10 milyon işsiz var
> Türkiye'de.
> Fas'ın Tunus'un Cezayir'in işsizini alıyor. Bize duvar.
> Bi tek kimi alıyor bizden? PKK'lıyı.
> İşçi suçlu. Terörist mağdur.
>
> Bölücü posteri taşıyana "dokunma" diyor.
> ****** posteri asana "indir onu" diyor.
>
> AB üyesi İngiltere, kendi genelkurmay başkanına göre bile,
> "elalemin ülkesinde işgalci." Çıt çıkmıyor.
> Bizim asker, "kendi toprakları üzerinde" uçak
> uçuruyor... Şiddetli itiraz. Kınama.
>
> El ele verip, Çanakkale'den Antep'e, İzmir'den Urfa'ya,
> katlettikleri Türk'ün haddi hesabı yok.
> "Soykırımcısın" diyor. "Değilim" demek
> yasak üstelik.
>
> Kendi ülkesinin şartlarına göre kanun çıkarmakla yükümlü olan
> Meclis, "tercüme bürosu"na döndü... Trafik suçu
> bile işlenmeyen ülkelerin kanunları bire bir Türkçe'ye çevriliyor.
> Sonra ne oluyor?
> İt, uğursuz kol geziyor. Namuslu vatandaş korku içinde.
>
> Farz edelim, Ak Merkez'e gittiniz.
> Üstünüz aranıyor mu? Aranıyor... Çocukların bile
> aranıyor.
> Ama polis, şüphelendiği bir kişinin üstünü arayabiliyor mu?
> Arayamıyor.
> Neden? Çünkü artık, hakim kararı gerekiyor.
> Ak Merkez'deki güvenlik görevlisinin hakim kararına ihtiyacı
> yok...
> Devletin polisinin hakim kararına ihtiyacı var.
> Buna "AB'ye uyum" deniyor.
>
> Tatile gideceksiniz... Mesela, Belçika'ya.
> Vize vermek için, tapu istiyor, banka cüzdanı istiyor,
> gidiş-dönüş uçak bileti istiyor, kalacağın otelin rezervasyonunu
> istiyor, şimdi yeni moda çıktı, kulaklarını gösteren fotoğraf
> istiyor.
> Ama Fehriye orada. Hâlâ bir terslik yok mu burada?
>
> Cumhuriyet 83 yaşında... AB kaç yaşında?
> "AB için referandum yapalım" dedik... Ali Kemaller
> çok kızdı…
> Devam o zaman...
>
> Temel sorun şu aslında...
> Yıllardır diyorsun ki, "AB, AB..." E görüyorsun
> ki, iş boka sarıyor.
> Şimdi çıkıp, nasıl diyeceksin... "Bu iş
> yanlışmış."
> Nasıl diyeceksin?
> İnsanın, yanıldığını kendisine bile itiraf etmesi zordur.
> Ama yanıldıkları nokta, AB değil.
> "Türkiye'yi adam edecek" bütün güzelliklerin, ancak
> ve sadece, "dışarıdan gelebileceğini" sanıyorlar.
> "Bizi kurtarsa kurtarsa, yabancılar kurtarır"
> zannediyorlar.
> Yanıldıkları nokta bu.
> Zihniyetlerinin dedeleri de, İngiliz Muhipleri
> Cemiyeti'ydi... Amerikan mandacılarıydı.
> Hatta, başka versiyonlarını da yaşadık, yakın geçmişte...
> Hatırlayın... Sovyet'e sarılmıştı çoğu.
> Kendi devrimine dudak büküp, elalemin devrimini
> alkışlıyorlardı.
> Gorbaçov çıktı, pardon dedi... Harç bitti, yapı paydos,
> herkes yoluna...
> Ayazda kalakaldılar! Savruldular.
> Kimi "eşitlik meşitlik" falan derken, en vahşi
> patrondan daha kapitalist oldu...
> Kimi daha düne kadar Allah'a bile inanmazken, takke takti
> kafasına.
>
> Nereyi tuttularsa, kurudu!
> "Yabancıların" becerebileceğine inandılar...
> Mustafa Kemal'in "kalıcı" olabileceğine inanamadılar
> bir türlü.
> Bakar kör çünkü bunlar. Görmüyorlar. Ama dünya
> görüyor...
> Geçen yüzyıldan bu yüzyıla "ayakta geçmeyi başaran tek
> ideoloji" O ufak tefek, sarışın adamın devrimi oldu.
> İlelebet payidar.
> Demiştik ki, "AB için referandum yapılsın."
> Madem millet için AB'ye girmek istiyorsunuz...
> Yetti artik, emrivaki...
> Millete sorun. İstiyor mu, istemiyor mu?
> Çünkü benim bildiğim, AB'nin bir numaralı kriteri, millet ne
> istiyorsa, onu yapmak... Aksini değil.
> Bu nedenle onlar kendi milletlerine sordu... İsteyen
> girdi, istemeyen girmedi.
>
> Mesela, Norveç...
> Seçilmiş bir hükümet vardı iktidarda.
> Yani milletten "yetki" almıştı.
> Ama buna rağmen, referandum yaptı.
> "Hayır" dedi millet... Girmediler.
> Birazcık; zarar gördüklerini de, görmedim.
>
> Peki ya biz?
> İlk başvuru, 1959'da.
> Menderes... Rahmetli...
> Kimseye başvurdu mu, "başvuralım mı, başvurmayalım
> mı" diye?
> Başvurmadı.
> Başvurmadan başvurdu...
> Sonra?
> Hatırlayın...
> Demirel, Ecevit, Özal, Yılmaz, Çiller...
> Hepsi birer defa girdi AB'ye...
> Hepsi, ayrı ayrı kutlama yaptı AB'ye girdiğimiz için.
> E baktı ki millet, bir yere girdiğimiz falan yok...
> "N'oluyor" demeye kalmadı...
> Tayyip Erdoğan iki defa daha girdi.
> Patlattığımız havai fişeğin haddi hesabı yok, AB'ye girdiğimiz
> için.
> En fazla defa biz girdik! Ama hâlâ dışarıdayız.
> Hatta, dışarıda bi tek biz varız.
> Bu arada bize giren girene...
>
> Ve işte bugünkü soru...
> Siyasilere değil, size.
> Herkes kendine soracak. Herkes kendine verecek cevabı...
> 1963 Ankara Anlaşması'nı milat kabul edersek... Dile
> kolay, 43 yıldır...
> Ekonomiden hukuka, tarladan gökyüzüne, aklınıza gelen gelmeyen
> her konuda "AB'ye uyum için" yasa çıkardık.
> Hayatınızda olumlu yönde ne değişti?
> Size ne faydası oldu?
>
> Çünkü söyle bir manzara var.
> Çıkarılan AB'ye uyum yasaları...
> Bölücüye yaradı.
> Apo'ya yaradı.
> Fehriye'ye yaradı.
> Köktendinciye yaradi.
> Takıyyeciye yaradı.
> Diasporaya yaradı.
> Rum'a yaradı.
> Cari açığa yaradı.
> Kapkaççıya yaradı.
> Katile, ite, uğursuza yaradı.
>
> Peki..
> Ayni AB'ye uyum yasalarının...
> Vergisini ödeyen, karıncayı incitmeden hayatını sürdürmeye
> çalışan, yargıya güvenen, devletini seven, bayrağına saygı
> gösteren, namuslu, yurtsever vatandaşa nasıl bir faydası oldu?
>
> Açalım biraz...
> Bu nasıl ortak?
> Sınıflar sardalya kasası gibi...
> 60'şar 70'şer kişi sığışıyor çocuklarımız.
> Öğretmenlerimiz, ameleden az kazanıyor.
> Bu şartlarda AB'ye girmemiz mümkün mü? Değil.
> Peki siz hiç, bugüne kadar Avrupa Birliği'nin bir defa olsun,
> "bu sorunu çöz, çözmezsen olmaz" dediğini duydunuz mu?
> Ben duymadım.
> Ama eğitimle ilgili ne duyuyoruz hep?
> "Ruhban Okulu'nu aç."
>
> Sabahin 4'ünde giriyoruz hastane kuyruğuna... Kalp
> ameliyatına bile 6 ay sonraya gün veriliyor... Temel insan
> hakkımız yok yani!
> "Al şu fonları, hastane aç" diyor mu?
> Demiyor... Ne diyor?
> "Limanları aç."
>
> Bayramda 104 kişi daha öldü. Her yıl küçük bir Avrupa
> kenti kadar insanımız yollarda heba oluyor.
> "Yollarını düzelt" demesi gerekmez mi?
> Gerekir... Ama o ne diyor?
> "Ermenistan'a yol aç."
>
> Resmi olarak 2.5 milyon, gayriresmi olarak 10 milyon işsiz var
> Türkiye'de.
> Fas'ın Tunus'un Cezayir'in işsizini alıyor. Bize duvar.
> Bi tek kimi alıyor bizden? PKK'lıyı.
> İşçi suçlu. Terörist mağdur.
>
> Bölücü posteri taşıyana "dokunma" diyor.
> ****** posteri asana "indir onu" diyor.
>
> AB üyesi İngiltere, kendi genelkurmay başkanına göre bile,
> "elalemin ülkesinde işgalci." Çıt çıkmıyor.
> Bizim asker, "kendi toprakları üzerinde" uçak
> uçuruyor... Şiddetli itiraz. Kınama.
>
> El ele verip, Çanakkale'den Antep'e, İzmir'den Urfa'ya,
> katlettikleri Türk'ün haddi hesabı yok.
> "Soykırımcısın" diyor. "Değilim" demek
> yasak üstelik.
>
> Kendi ülkesinin şartlarına göre kanun çıkarmakla yükümlü olan
> Meclis, "tercüme bürosu"na döndü... Trafik suçu
> bile işlenmeyen ülkelerin kanunları bire bir Türkçe'ye çevriliyor.
> Sonra ne oluyor?
> İt, uğursuz kol geziyor. Namuslu vatandaş korku içinde.
>
> Farz edelim, Ak Merkez'e gittiniz.
> Üstünüz aranıyor mu? Aranıyor... Çocukların bile
> aranıyor.
> Ama polis, şüphelendiği bir kişinin üstünü arayabiliyor mu?
> Arayamıyor.
> Neden? Çünkü artık, hakim kararı gerekiyor.
> Ak Merkez'deki güvenlik görevlisinin hakim kararına ihtiyacı
> yok...
> Devletin polisinin hakim kararına ihtiyacı var.
> Buna "AB'ye uyum" deniyor.
>
> Tatile gideceksiniz... Mesela, Belçika'ya.
> Vize vermek için, tapu istiyor, banka cüzdanı istiyor,
> gidiş-dönüş uçak bileti istiyor, kalacağın otelin rezervasyonunu
> istiyor, şimdi yeni moda çıktı, kulaklarını gösteren fotoğraf
> istiyor.
> Ama Fehriye orada. Hâlâ bir terslik yok mu burada?
>
> Cumhuriyet 83 yaşında... AB kaç yaşında?
> "AB için referandum yapalım" dedik... Ali Kemaller
> çok kızdı…
> Devam o zaman...
>
> Temel sorun şu aslında...
> Yıllardır diyorsun ki, "AB, AB..." E görüyorsun
> ki, iş boka sarıyor.
> Şimdi çıkıp, nasıl diyeceksin... "Bu iş
> yanlışmış."
> Nasıl diyeceksin?
> İnsanın, yanıldığını kendisine bile itiraf etmesi zordur.
> Ama yanıldıkları nokta, AB değil.
> "Türkiye'yi adam edecek" bütün güzelliklerin, ancak
> ve sadece, "dışarıdan gelebileceğini" sanıyorlar.
> "Bizi kurtarsa kurtarsa, yabancılar kurtarır"
> zannediyorlar.
> Yanıldıkları nokta bu.
> Zihniyetlerinin dedeleri de, İngiliz Muhipleri
> Cemiyeti'ydi... Amerikan mandacılarıydı.
> Hatta, başka versiyonlarını da yaşadık, yakın geçmişte...
> Hatırlayın... Sovyet'e sarılmıştı çoğu.
> Kendi devrimine dudak büküp, elalemin devrimini
> alkışlıyorlardı.
> Gorbaçov çıktı, pardon dedi... Harç bitti, yapı paydos,
> herkes yoluna...
> Ayazda kalakaldılar! Savruldular.
> Kimi "eşitlik meşitlik" falan derken, en vahşi
> patrondan daha kapitalist oldu...
> Kimi daha düne kadar Allah'a bile inanmazken, takke takti
> kafasına.
>
> Nereyi tuttularsa, kurudu!
> "Yabancıların" becerebileceğine inandılar...
> Mustafa Kemal'in "kalıcı" olabileceğine inanamadılar
> bir türlü.
> Bakar kör çünkü bunlar. Görmüyorlar. Ama dünya
> görüyor...
> Geçen yüzyıldan bu yüzyıla "ayakta geçmeyi başaran tek
> ideoloji" O ufak tefek, sarışın adamın devrimi oldu.
> İlelebet payidar.